Bilirsin BENİ..


Bilirsin beni; anlarsın diyordu işte..bir sözünün ilk cümlesi lakin bir sessizliğin en başı işte..bilirim işte o sun sen; ellerini gözaltlarından sıyırıp şakaklarına kavuşturursun ve ben en çok orda kalırım..

Kızmakta,kırgınlıkta değildir ;ki yoktur o kadar hak ya; zaten hiç bir şey sonsuza kadar batamaz...

Olduğu yerdeydim işte çıkamayacağın,olmazlarım dediklerini bırakamayacağın o yerde...belkide benim için bir mevsimin biteceği belkide dinmeyenleri dindireceğim yer..
Bilirsin beni diye başlamıştın ya cümleye;bitirmek bana düşer artık Beni Bilirsin..

Doğum günü (İçine üflenen Ruhun dönümü)


...seni sen yapan her neyse yapmaya devam ettiğinin yıl dönümü işte...Her şeye inat durduğunuz,ruhsal ve tanrısal yada ikisi karışık sizin siz olduğunuzun resmidir artık..Umarım iyisinizdir...olmazları dert etmiyorsunuzdur kendinize...umarım sevdikleriniz yanınızdadır..ki insan anlıyor en nihayetinde her şeyin özü bu...umarım artık yoktur korkularınız,sizin olmayan ..ki insan anlıyor en nihayetinde en korkunç şey budur...


Beni sorma bugün içine üflenen ruhun dönümü olan sizsiniz...biliyorum okuyacağınız bile muhtemel ama napim daha o kadar büyütemedim ki gönlümü,bilirsiniz işte...


Doğum günün bugün...garip ya işte doğum günün olan bugünle,"mutlu olmamı" istediğiniz günle aynı gün...


Ve hala umarım olduğun yerden,okuduklarından,yazdıklarından,arkadaşlarından,işlerinden bağımsızsındır,yani onlarla olup sahibin olmalarına izin vermezsindir...


Ben mi? içine üflenen ruhun dönümü olan sizsiniz...Umarım aklındakileri hayatla çarpıştırmaya başlamışsındır ki en nihayetinde kendini bulmanın,kendin olmanın tek yolu budur..bilmem ne kadar önemli ama..hala konuşabiliyordur gözlerin sanırım,sussan bile..ve ben hala ben..


Tekil birine yazılmış bu kadar çoğul ekli bir yazı olmaz tabi ama işte dediğim gibi hiçlik bile bir çokluk belirtir ve o kadar çoktun ki hiç kadar... ve bu kutlama gördüğümedir,duyduğumdan çok; birazda hissetiklerimedir..

KENDİ MAĞARAMIZ...



Belkide hira dağındaki gibi kendi mağaramızı bulmalı ve girmeliyiz.Elbet zor artık zehirlendik,sosyallik denen kalabalıkla.

Belki o kadar ulvi olmayacak,belki yalnızlık tadılacak başta ama işte bütün iş bunları göze alabilmekte.Karanlık bile gelebilir başta ki o sadece içimizde kaynaklı olacak;sonra gözümüz alışacak gördüklerimizin gördüklerimiz olmadığı anlaşılcak.
Ama yapabilirsek eğer başarabilirsek,çıktığımızda başka birini bulacağız KENDİMİZİ..


İzmir deki bir kilisenin rahibini bıçaklamış!!!!..Niye şaşırmıyoruz artık,neden normal gelmeye başladı...İfadesinde kariyer için yaptım demiş...etrafımızda bu tip kariyer planı olan daha kaç kişi var...

Bakışlarına bir kaç saniyeliğine dikkatli bakar mısınız!!Kimi çağrıştırdı,meşhur bir diziden bir karakteri dimi...

Bizim neslimiz değil mi ki artık görsel kültürün ürünleriyiz,biz değil miyiz ki artık kitaplar okutmayan okumayan..Tv de gördüğü her şeyi gerçek zanneden bir toplum olmadık mı?


Yıllar önce Rasim öztekin anlatmıştı:"Ardahana bir turneye gitmişler;tabiki umutları yok belki 100 kişi gelse iyi demişler içlerinden..Ve gösteriyi sergilemişler...Nasıl mı geçmiş;tam 4 gün oynamışlar ve salon tıklım tıklım dolu..Nedenini merak etmiş Rasim;beklemiyormuş...ve sonradan öğrenmişki,Ardahan sınıra yakın ya,Rusya devlet tv kanalını çekiyor antenleri ve her zaman bale,tiyatro,opera izlemişler...evet anlamadan ama o kadar çok tekrar etmiş ki içlerinde bir merak uyanmış ve merak doyuruluncada sevmişler..

Şimdi ise tv lerde bas bas "Kendi saatinde kendi gününde kendi kanalında Kurtların Kariyer Planı"....

Özü İşte...

Ne kadar çok korkutuyorlar; ne kadar çok her şeyi o bilir diyorlar...Halbuki o değil mi ki her şeyi bize anlatmaya çalışan...Biz değil miyiz ondan bir parça taşıyan..neden bu kadar korku,bu kadar anlamama..Tek isteği İyi insan olmak kadar basit bir şey işte...şekli şemali sonraki iş; tüm işin gücün İyi İnsan olmak..
Cennet için iyilik yapanlar;Cehennemden korkup kendini kandıranlar..Özünüz iyi olmalı özünüz...Cennete Alacak mı zannediyorsunuz namazdan çıkıp adam yakanlarınızı,yakacak mı zannediyorsunuz namaz kılmayıp yardım edenleri..
Her şey yorum farkı...Ama işte özü İyi olmak iyi...Tüm kalbimizle sevelim; her şey ona dönmek içinse ve ona en yakın şey AŞK sa...




Taş olarak ölmüştüm,bitki oldum.

Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.

Hayvan olarak öldüm,o zaman insan oldum.

Öyleyse ölümden korkmak niye?

Ya da alçaldığım görüldü mü?

Bir gün insan olarak ölüp,

ışıktan bir yaratık,

rüyaların meleği olacağım.

Fakat yolum devam edecek.

Allah'tan başka her şey kaybolacak.

Hiçkimsenin görüp duymadığı birşey olacağım,

Yıldızların üstünde bir yıldız olup,

Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

-MEVLANA-

Sadece ama Sadece...



Ey okuyan,ey gözatıp giden...sanmayın her şey dertten kederden,elbet yazılanlar yaşanılanlardan alıntı, ödünç kelimelerle yaşanılanları not düşmek o kadar...sanmayın bir şeyler anlatma çabası...Sadece ama sadece anlama çabası...Unutulmak istenenleri, akıldan çıkarmama çabası...ne gelirse gelsin hayatta kabul edebilme telaşı o kadar...
İster vücuda üflenen rahmani ruhun ister maymundan beri diyin sadece anlamanı bulma çabası..sosyalleşmek dediğimiz kendine yabancılaşmanın önüne geçme,inen perdeleri kaldırma...Ve hani bir an her şeyi anlamış yada her şey boş hissiyati zerk olur ya ruha ve beden ya kuvvetli hisseder kendini ya dingin; işte ödünç kelimelerle kendi kendine anlama çabası...



"Bu dünyadan hatırlamak istediğim hiç birşeyi unutmadan gidiyorum"

Haklısınız..


O kadar haklısınız ki; güvende hissetmek istiyorsunuz,inanmak,her şeyiyle onun olabilmeyi düşlüyorsunuz...Güvenmemek için o kadar çok nedeniniz var ki aklınızda..ama işte hamlıktan çıkışımız, olgunlaşmamız zaman alıyor yada hiç bitmiyor...

Siz üşüdüm dediğinizde sarıl demek istiyorsunuz yada çoktan gitmiş oluyorsunuz...Yalnızlığa ilk düşen oluyorsunuz,duvarlarınız daha kalın tabiki de...herkese yer yok bahçelerinizde;hele aptal bir bahçıvana hiç yok...




"KULAK EĞER GERÇEĞİ ANLARSA GÖZDÜR.."(Mevlana)

AKİRA..


-ŞEHİRLERİNİZDE O KADAR ÇOK IŞIK VAR Kİ;YILDIZLARI GÖREMİYORSUNUZ...

Kağıttan bir kuğu









Yakıştıramazsın işte,özünde narin biraz kutsal bir o kadar ince bir kağıda,elini keser ya işte..Hiç ummadığın anda; ya tutmayı becerememişsindir yada kesmeyi istemiştir o kadar..halbuki olabilecek en güzel şeyleri üstüne yazabilirsin hatta bilirsen nereden katlayacağını bir kuğu bile yapabilirsin bir kağıttan...Ama işte en nihayetinde kağıt kesiği sızlar...kanatmaz çoğu zaman ama sızlar işte en fazla dilinle ıslatırsın...ama sızlar kanamadan...


Bir kuğu bile yapsan sonradan yani tekrardan yazı yazamazsın üstüne kat izi vardır artık...ya sızıyı dinlersin,ya kuğu yaparsın...
Bir kuğu,bir sızı,bir kat izi...kanamaz öle durur işte...ve sonraki her kağıtta sızlar mı diye bakarsın içten içede ya kuğu olursa diye...
Sen sızınla o ise üstündeki yazıyla gider işte...

Hep mi..!!



Hep mi değişiyorsunuz,gelişerek mi ilerliyorsunuz...Yok mu hiç tekrar ettiğiniz biri,hep mi farklı...Yok demek istediğim teni,boyu,gözü değil işte...Onu o yapan ne ise işte...Evet her şey bir bütün,aynı renk göz aynı bakışı bakamaz elbet.Nedir ki geçip gidenlerin ortak kümesi...

BİR AN...




ve sonra alışıyor işte insan yaşamaya olduğu gibi mutsuz olmaya biraz melankoliliğe..Biraz tedirgin bekleyişler oluyor,ne zaman bitecek bu mutluluk diye bekliyorsunuz en basit anlarda...ve heba oluyor işte o kısacık anlar...Ne zaman gideceğim,ne zaman bitecek; bir gariplik var duygusu yerleşiyor işte tam içine...ve artık mutlu olarak görünmeyi bile paylaşamıyoruz...

Bir an yani andan bile daha kısa bir an"Her şey elimizde" duygusu kapıyı çalıyor belli bellirsiz,kalkıp kapıyı açmaya mecalimiz olmadığı duygusu hemen araya giriyor işte..ve biz susuyoruz...ve artık en çok mutsuzluklarımızı anlatırken rahatız,binbir halini biliyoruz anlatmanın...
Bunları bile bir an okuyup,hemen sonra unutyoruz,tek olan biraz daha anlama çabası ve insana en çok koyan farkındalık...





"Ağlamasını bilmeyenin Gülmesinden de bir halt olmaz" diyordu düz yazı şairi...


Ve biz yaşlarına aldandık vakitsiz bir aşkın yamacında...Gözyaşı yaşına değse bile...ve işte her şey bir yorum farkıymış o kadar...

DOĞUM GÜNÜ (İÇİNE ÜFLENEN RUH adına...)


...seni sen yapan her neyse yapmaya devam ettiğinin yıl dönümü işte...Her şeye inat durduğunuz,ruhsal ve tanrısal yada ikisi karışık sizin siz olduğunUzun resmidir artık..Umarım iyisinizdir...olmazları dert etmiyorsunuzdur kendinize...umarım sevdikleriniz yanınızdadır..ki insan anlıyor en nihayetinde her şeyin özü bu...umarım artık yoktur korkularınız,sizin olmayan ..ki insan anlıyor en nihayetinde en korkunç şey budur...

Beni sorma bugün içine üflenen ruhun dönümü olan sizsiniz...biliyorum okuyacağınız bile muhtemel ama napim daha o kadar büyütemedim ki gönlümü,bilirsiniz işte...

Ve hala umarım olduğun yerden,okuduklarından,yazdıklarından,arkadaşlarından,işlerinden bağımsızsındır,yani onlarla olup sahibin olmalarına izin vermezsindir...

Ben mi? içine üflenen ruhun dönümü olan sizsiniz...Umarım aklındakileri hayatla çarpıştırmaya başlamışsındır ki en nihayetinde kendini bulmanın,kendin olmanın tek yolu budur..bilmem ne kadar önemli ama..hala konuşabiliyordur gözlerin sanırım,sussan bile..ve ben hala ben..

Birine yazılmış bu kadar çoğul ekli olmaz tabi yazı ama işte dediğim gibi hiçlik bile bir çokluk belirtir... ve o kadar çok senden hangisiyse ona yada onlara o kadar...

Bir Ispanak Bir Baba



Keşke o kadar basit bırakabilseydik düş kırıklıklarını...Babamdan yediğim ilk ve tek tokat ıspanaktandı hani şu temel reise güç katan ki bana sızıdan başka bir şey bırakmadı...


İlkokula yeni başlamıştım, ilk haftanın son gecesi nedenini bilmediğimiz telli,kareli,harita metod,pastel,divit uç vs...binlerce şey...Alınmalıydı işte..ve babam o gün alamamıştı işte ve ben yani nedensiz bir çocuk olan ben...ağladım...


Ve sonraları işte babam nedensiz her şeyi aldı bize,istemediğimiz,ihtiyac olduğuna alındığında fark edilen nice şey...

Vazgeçtiğide oldu her şeyden..Biz hariç..ve işte sonralardan da sonra anladım ki her şey biz için,ve bir insanın kendinden vazgeçişi ne kadar hazinse birilerinin her şeyi sana adamış olması o kadar ağırdı..

Aklımızdan çıktıkları,kızdığımız,küstüğümüz nice anlar oldu nedensizce hem de ve yine onlardı işte hiç bir şey olmamış gibi dimdik yanımızda duranlar.

ve sonradan işte fark ettim bir baba bir anne nedensiz olabilmeyi becerebildikleri için anne ve babalardı..


Her şey için saolun...ne zaman ıspanak gelse önüme ;yemediğim ıspanak yüzünden yediğim tokatı hatırlarım.şimdi aram iyi çok şükür..

Ramak KALA...


Mesela o gelmeden yani buluşmanıza ramak kala; yada tam yanındayken yani karşındayken; özleminden yazdığın bir mektup...Uğurlarken başka şehirlere, dökülen yaşlar;gelmek için gidişler ki bu gidişler ...

Kusura Bakmayın...



Bu dünyadan vaz geçmiş ama her şeyini bu dünyaya vermişler kusura bakmayın...yapamıyoruz işte,olmuyor yani..nazım ın dediği gibi bir ağaç gibi hür bir orman gibi kardeşçesine lafı değişti artık bir ağaç gibi yalnız hissediyoruz ve bir orman gibi birbirinin kökönü kazıyan bir kitleyiz o kadar..
Kusura bakmayın yazdığınız en güzel şiirleri artık msn ve msj larda kullanıyoruz...Kusura bakmayın, içindeki aşkı sanatla anlatmaya çalışan nejatlar,adileler,kenterler hala yaşayanınızda var göçüp gideninizde ama biz sizleri anca ölünce dvd lerden izleyecek bir kitle olduk...Aldırmadınız bizlere zaten belki bizler içinde yapmadınız şarkılarınızı biz anca nakaratlarını stadlarda bağırır olduk işte...
Dedim ya özeniyor ya herkes aa eskiler diye,baktık uymuyor bize yorumladık farklı farklı işte sizleri,aşkları...Elde nemi kaldı....
Yarin yanağından gayri her şeyi paylaştınız siz,yarin tenini ilaç sayanlarınızda oldu,kiminiz tanımadığı insanlar için can bile verdiniz,kiminiz sürgünde kaldınız,elmayı sebepsiz ölece sevenleriniz oldu..Biz mi ? Kusura bakmayın artık garantiye almadan kendimizi ilişkilere başlamaz olduk,evlere kapandık tv denen yalancı ışıkla aydınlatır olduk evimizi,sodexholarımız oldu bizim,mesailerimiz oldu...
Kusura bakmayın şimdi herkes düşer gibi bir yerlerden ve her şeyi saklamaya çalışan gözlerimiz ,"Tut beni" diye bağırmakta..duyan çıkmadıkça susmaya başladık işte..bu sefer susuşumuz çığlık oldu...Kalabalık geldik kendimize...
Kusura bakmayın işte öle arada,çığlık,ağaç kaldık işte..

Bilemedim ki...




Beynimden habersiz işte,hatırlamalar kalbin gene zamansız ansız dengesiz atışları..benden habersiz bir kavga beyinle kalbin...Tek dertleri işlevleri aslında,ama işte kalbin birazda beyne özenmesi ve beyinden habersiz hatırlamaları yok mu..




İkinizde de, kendinize olan güvensizliğin izleri fazlasıyla görülüyor.Kendinize güvenmediğiniz gibi,karşı tarafada güvenmiyorsunuz.Karşı tarafın bir an önce sizin güvenini kazanmak için, elinden gelen her şeyi yapmasını, kendiniz size kanıtlamasını istiyor, serin katılımsız gözlerle onu seyrediyor,bekliyorsunuz.

Hatta istediğinizi,hak ettiğinizi vermeyecekse,bir an önce hata yapmasını ümit ediyor,bunun bir an önce vazgeçme kararınızı kolaylaştıracağını düşünüyorsunuz...


Murathan Mungan-Yedi Kapılı Kırk oda

BULUNAN CÜMLELER

Söylenmemiş sözler etmiyoruz ; o vay be ne laf etti,nerden düşündü dediğimiz laflar zaten içimizde...karşımızdaki onu bulunca yada karşımızdakinin içindeki cümleyi keşfetmek...

Rengini arayan bir gül...





Umuduna aldandık sarının,bir yaz günü...Siyahı ile geçti sabaha dek süren sohbetli geceler...tanrısal hesaplaşmalarla geçti,ben anlamaya o ise anlatmaya çalıştı..kırmızının şehvetine daldık unutulan beyazlarda..umudun kokusuna aldandık..ve sonra anladık ki umut körü olmuşuz..Koyamadık rengin adını,kalsın dedik öle kimsenin anlayamayacağı türden...kaldı öle...bari adını koyalım dedik ve gül oldu adı...rengi tutmadı..ama unuttuk yine işte bir güle renk koymak can acıtır sadece...
Olsun zaten renk koyma çabasından başka neydiki yaşam,kimi kırmızı kimi siyah..
Ve sonra renk gülsüz,ben renksiz...

Mutluluk

Nebilim Meryem in yüzü belkide yada cemalin kesin oluşu ve ya irfanın dünyadan vazgeçmiş oluşu,denizde kendine yolculuğu...ve akılda kalan diyaloglar...
C:Özledin mi Memleketini?
M:Başka yer bilmem ki?

Sen beni ANLARSIN..

diye başlıyordu bir bitişin ilk cümlesi..kendi olmayan hayatlar yaratan,bu hayatlardan anlamlar çıkaran..anlamlara kurbanlar veren,anlamın devamı için aynı hastalıklı ilişkiler yaşan...yarınını garanti altına almak isteyen..
Yolunuz açık olsun...sen beni anlarsın...(ki bir başlangıcın en son cümlesidir artık burda)

Hereke,Bira ve şair olmayan bir CAN


Öylece duruyordu,hani çoğu kişi dışardan gelmişti,vardı hafiften herkesin üstünde bir gurbettelik havası ama onda..Bekliyordu,bekle dendiğinden o kadar... Hani derler ya insan birazda yaşadığı yere benzer;ve o işte biraz mahsundu..ve ben olmamış ben yani yırtıklık yani İstanbul elbisesini giymiştim birazda...Belkide ondandı o an dikkatimi çekişi..

Ve işte öle başladı...neler yaşandı anlatsam,yazsam genede olmaz;anlamsız bile gelebilir...Ne ifade edebilirki size hereke de denize karşı içilen bir biranın çakırkeyifliği,gecenin bir yarası ayaz bir havada yenen en kuru ekmeğin damağımızı kanatması.geceleri ahmet kaya eşliğinde uyuma,olmamış ilişkiler üstüne edilen diyaloglar,gelmek için gittiğim istasyondan uğurlamalar...Dedim ya anlamsız kalır..

Ve artık oda yaşadığı şehre benzemeye başladı artık...Bir istanbul kadar kalabalık,okumadığı kadar yazıyor şimdi,düşünmediği kadar çok ilişkilerde şimdi,uzak olduğu kadar yakın şimdi..

İÇ SES...

Var ya hani bir iç sesimiz,kimle konuşursak konuşalım içerden kendi bildiğini okuyan..Bazen karşımızdakinin nedediğini kaçırdığımız,yüzüne ölece anlamsızca baktıran..
Ama işte bazen öyleleri çıkar ki; ona bakarken bile iç sesin de onu söyleyip ,onu izler..

KADIN&ERKEK

asik olan kadinin gözünde baska hiçbir seyin degeri kalmaz.
asik olan erkegin gözünde ise her sey yeniden degerlenir.
cünkü asik kadin "nasil olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder..
asik erkek ise "nasil olsa sonsuza dek sürecek" yanilgisiyla...

Emre Yılmaz ın Şeytanın fısıldadıkları adlı deneme kitabından bir alıntı...

Belkide...

Seviştiğiniz insana, sevişmeden bir müddet sonra, belki beş dakika, belki beş gün, belki beş hafta sonra baktığınızda ona sarılmak isteyip istemediğinizi, bir kadınsanız başınızı onun çenesinin altına sokma, bir erkekseniz onu belinden kavrayıp göğsünüze doğru çekme arzusuna sahip olup olmadığınızı görmek, yaşadığınız sevişmeden ruhunuzda bir eksilme mi, bir zenginleşme mi kaldığını da gösterir sanıyorum.
AHMET ALTAN

EĞER BİLSEYDİNİZ...



Olabilecek tüm anlatımlardan uzaktı;belkide bundandı 3 kere izleyişim..O kadar çok soru çıktı ki..
*Aynı ilişkiye sil baştan başlar mıydınız yani sonunu bilseniz bile sıfırdan başlanır mı?
*Karşımızdakine zaten öyle bir insan olduğu için aşık olduğumuzu unutup farklı kıyafetler giydirmeye çalışmanın amacı nedir?

O AN....

Amansız bir sessizlik olur hani,o ilk buluşlmanın heyacanları,konuşulacak konular o an tükenmemiştir ama işte o an ilişkinin kendi kendine yaptığı bir sınav gibi..dimdik karşısında durur çiftlerin ya..işte o anda..o sessizlikte ..ya biri sırf sessizliği bozmak için SENİ SEVİYORUM der ; yada olabilecek en iyi çift o sessizliği birlikte yaşarlar,hiç gocunmadan,sıkılmadan yada birbirlerinden değil ama birlikte sıkılarak yaşanır o an...

O kadar...

Dostluğunu,arkadaşlığını daha çok sevdiğimden cesaret edemediklerimde oldu,arkadaş kalamayacak kadar sevdiklerimde..

Nedir?

Bu kadar basit olamaz gibi;yani beynimizin serotonın salgılaması kadar basit olamaz.Onca yıldır hayatında olmayan birinin hayatının odağı yapman..Onlarcası içinde onu o yapan nedir?Olduğu gibi oluşu sanırım,değil mi ki kendimiz olmaktan çıkılan her durum hüsran...anlamadım ki..

İlkel Mİ?...




Hani ta ilk başta yani bizim şimdi ilkel dönem dediğimiz o anlarda olsaydık..Ne yapıyor olurduk..Bir ilk yapar mıydık..gerçi yapılan her şey bir ilk olucaktı ya neyse..Mesela
*ilk ağaçtan düşen mi olurdunuz; yoksa ağaçtan meyve toplayan mı?
*Taşla kuş avlayan mı? Taşı ilk yontmaya çalışan mı?

Nerden mi geldi aklıma,yukarıdaki resme bakın;ve tam o anı o en ilkel dediğimiz kişiyi ve yaptığını düşünmdüm..yada bana garip geldi kaldı ki ben ilkokulda bile insan resmini cetvelle çizerdim...

Anne ve BABA

Anne olmak..Bir babada kurabilir "Yavrum benim parçam" dır cümlesini ama bir anne kadar dolmaz içi işte..İnanmam aslında kanbağının getirdiği zoraki ilişkilerin ağırlığına ama işte çok şükür ki şanslıyız.Şanslıyız ki doğmamaıza sebep olanlar kan bağı ile duygu bağınıda verdiler bize.
Her şey bi yana onlar bir yana oluyor işte,en netametli zamanlarda bile sığınılacak liman oluşları ve böle anlarda akıllara gelseler bile bunu dert etmeyişleri..Nasip tadarız umarım babalığı..Ama ANNELİK ..onca zaman içinde yüreğinde birini taşımak,bir babadan daha çok şey katar yavruya sanırım..Tadamayacak oluşumuz ne kötü..

MALA AHMET




Hiç gerek yok,sayfalar dolusu eleştireye,yıldızlar,puanlar vermeye.Biri halkından,memleketinden aldıkları ile bir şeyler anlatmak istemiş etrafına.Güzelde olmuş..izlenen aptal dizilere,yapılan filmlerde anlatılanlara bakın..her şeyde olduğu gibi anlayabildiğimiz kadar güzel,iyi,kötü,zayıf...

Sanat-ÇI






Klasik oldu artık sanatçı kim kime denir mevuzları belki..ama izlenen diziler,tiyatrolar,filmleri bir düşünün..neleri değiştirdiğine,nelere dikkat çektiğine..İmkanınız olursa bide yukardakileri izleyin..O zaman sanat ne? sanatçı kim? soruları daha kolay cevaplanıyor

Şeytanın Avukatlığı




Sorgulandılar ve teslim olan askerler içerde..neden çünkü lanet bir örgüte teslim oldular..yada bilemediğimiz başka bir neden...ya yıllar önceki çuvala girenler..onlar neydi..tamam kimse ölmesin..ölmesinde esir düşenlere yapılan muamele teslim alana göre mi yapılıyor?

Sadece SAYGI



Nasıl bunları yazabiliyor? sorusunu en çok sorduran yazarlardan sanırım..Nasıl bir zihin dünyasına sahip?Neler görüyor aynı baktıklarımızda ve bir kadına bu kadar yakın bir ekeğe bu kadar uzak...

"Dumrul aşka inanıyor.Kendi aşık olduğundan değil,kendisine nasıl aşık olunduğunu bildiği için inanıyor aşka.."

Yinede SAOLUN İŞTE...

Hanginizi üzdüm bilmem..kiminiz inanmadı,kiminize ise kanmadım.o kadar çokta olmadınız ya…kusura bakmayın işte hiçlik bile bir çokluk belirtir..

Kiminiz hatta hepiniz teşekkür ettiniz;bir yerde okumuştum “Ayrılan iki kişiden mantıklı konuşan taraf sevmeyen taraftır..” ama işte yinede ettiniz teşekkür.. bu yazıda iadeyi teşekkürden başka bir şey değil işte..

Kimi zaman kırıcı bile oldu teşekkürleriniz o en son noktada,kiminiz bir deftere not düştü kiminiz ise köşeleri birbirine en uzak yapay msn pencerelerinde vazgeçtik..

Yinede saolun işte…hep öğrenilen ve yaşadıklarım kar kaldı-ki ben zaten bunlarla avunarak yaşamayı becerirdim- gerçi her tutulan elin özel olmadığını,edilen yeminlerin laf olabileceğini,insanın en kolay kendini kandırabileceğini öğrenmek kar mı dır? Onu bilmem ..

Yinede saolun işte..arkadaş olarak kalalım diyeninizde olmadı;zaten gözlerimin içinden kalbine bakanlarınızın aynı tadı başkalarında tadacağını bilmek hoş olmazdı sanırım..

Her o an anda;vazgeçişlerde fonda İbrahim Tatlıses den Mutlu ol yeter parçası çalındı…

Kiminizle başlamadan,tam karşınızdayken yüzünüze dalıp,yaşayıp ilişkiyi olduramadığımda saçlarınıza gömdüm kendimle birlikte..Gerçi tarzım değildi 10 adım ötede kuyu var diye yola çıkmamak..Gidilmeliydi ta kuyuya kadar evet düşebilirdiniz ama en azından mücadele etmiş olurdunuz ve mücadele kimi zaman iyi bir tedavidir…
Ama işte cesaret edemedim çoğu zaman size…
Yüzündeki huzuruna aldandığımda oldu…Gözleri aklımdan çıkmayacaklarınızda…Sizi bilmem ama size ait hiçbir şeyi atmadım hayatımdan..kiminiz bir şiir oldunuz,kiminiz şehir…

Saolun işte yinede..
Belki sonra belki cesaret ederim işte..bir merhabaya,bir ben geldime…ama işte….

Kiminiz aklımda bile yoktunuz..kendiniz geldiniz emin adımlarla..ve ben kandırılmaya aç ben sizden daha çok inandım ve bir insan en kolay istediğinde kanıyor her şey olan bir hiçe..
Aşk tanımımı değiştireninizde oldu,bir ilişkide neler yapıp yapamadığını anlamak isteyenlerinizde oldu..
Kiminiz kapımı şartları ile çaldınız,yani bu ilişki şurda bitmeli diyeninizde oldu,o kadar huzurluydu ki yüzün bunu derken,anlatamadım ki aşkın şartı olamayacağını..gerçi bende anlamdım ya neyse..

Yinede saolun işte..

Olur mu?

Acaba yapabilir miyim?
Neyi.
Aşık olmayı..
Ne nediyosun be onun denemesi olur mu?
OLurmuş,yapabiliyorlarmış..

İlişki MİHENKLERİ



Hani hep açızdır ya sevgiye;bizdekiler biraz obezite boyutunda galiba....Ne hakkını verebiliyoruz ilişkinin ne de ...O kadar sıradan olma yolundaki artık sayılar önemli,deneme yanılma yöntemi önderimiz artık.

-Onu çok seviyorum abi ya

-E söylesene oğlum

-Ya o beni sevmediğini söylerse yada hiç bir cevap vermezse ,

-E zaten"Seni seviyorum " cümlesi bir soru cümlesi değilki!!!(bu laf Yılmaz erdoğanın)



*Hep bir sahiplenme söz konusu,ilişki dışındaki için ne bu be yaşanır mı böyle bir ilişki ,ama içine girince kimse alıkoyamıyor ki kendini.Yaşanmamışlıklar ağır basıyor işte..

* Aslında seni seviyorum cümlesi bile bir sahiplenme fiili..

* Artık aşksızlık moda,ilişkiler var artık.

* Ama unutmamalı"Asıl hastalık aşık olmak değil,AŞIK OLAMAMAK"

Askere Gidecek olana..

Hani askere gitmemişsen yarım adamsın denir ya;bence doğrusu Askere gitmemişsen durum komedisi nedir bilemezsin,,

-Askerin Öğleden Öncesi:

06:00-Bozuk para bile niye zıpladığını bilmez ama; işte o kadar düzgünlükte yatak yapmak
07:00-5 adet bisküviye eşlik eden reçel;ve tadını hiç unutamıyacağın teneke bardakta ÇAY
08:00-İştima (Sağlamanın sağlaması yapılarak defalarca,sayılman..
09:00-Spor ( İlk haftalar hiç bir uyumun olmadığı,sonraları nefesi bile aynı anda aldığın toplu aktiviten )

-Askerin Sözlüğü:

Şafak:Askerde en çok duyacağın laf; meali burdan çıkmama az kaldı
Doğan Güneş:Yarın burda yokum.
Yazıcı:Hani ona çay ısmarlamayan asker olmaz sanırım...O kadar can damarı yani
Kulak Alma:Daha çok bahriyeliler arasında yaygın olan;kulağınıza birinin sertçe arkadan öne doğru bükmeye çalışarak , çıkacak olan sesden size terhis tarihinizi söylemeye çalışma eylemi
Kuri: İnan bende tam anlayamadım 5 Ay boyunca ama özü ;aynı dönemde askere gelmiş olmanız demek


Ne olursa olsun UNUTULMAZ.....

Baba,Oğul ve Olmazlar..





Bazen olduruluyor,yaşanamayanlar;iyi yada kötü sonuç, bir şey senin değilse sonradan da olsa yani hiç sana ait değilse olmuyor.Bir duvarı kırmızı yapan ya sonradan boyamak yada duvarı oluşturan taşları kırmızı seçmekte...Ne mi alakası var başlıkla...bilmem..belkide yazının başı sadece.....

Kapitalizmin Küçülttüğü UMUT..

Kimine bir şey ifade etmeye bilir ama; "Bari bayramdan önce sodexhoları yatırsalar" ne büyük istek değil mi???

Hepimiz değer biliriz değil mi?

yA yanınızdakiler ,hemen dibinizdekiler Anneler....Ne kadar kıymetliler değil mi?

Sabah sizden erken kalkıp kahvaltınızı hazırladıkları,

donmuş sobayı yaktıkları zaman,

Ne kadar kıymetliler değil mi?

Sizin istediğiniz yemekleri yaptıkları

Bağırıp çağırdığınız akşamın sabahında

hiç bir şey olmamaış gibi size gülümsedikleri için

Ne Kadar KIYMETLİLER DEĞİL Mİ?

kİM durabilir yanı başınzda hasta olduğunuzda yanınızda

özünde güvensizliğin yattığı sevgilileriniz mi?boşverin hadi...

Ne kadar Kıymetliler değil mi?

GÖZLER..


İranda bir atasözü varmış "Namus Gözlerdedir" diye; çok hoşuma gitti..nereni kapattığın yada açtığının önemi yok,gerçi o lafa rağmen açıkta kalan tek yer Gözler ya neyse...Gözlerdeki anlam..ama artık onada güven yok ki bir an karşısındakine tüm şehvet,aşk,sevgi dolu bakışlar atan gözler,onu görmemeye bile alışıyor..

Sıradanlık..






Niye korkuyoruz ki sıradan olmaktan..Aynı kalsa her şey..ne kaybedersiniz ki..zaten ne mücedale veriyoruz ki değiştirmek için aynılığı..düdüklü tencerenin düdüğü gibi anca memnuniyetsizlikleri söyleniyoruz..
İlişkiler..sıradan olmayalım olur mu? olun be cancağızlar olun,sevin ve hissettiğiniz gibi kalın yeter zaten..o kadar korkulacak bişey olmasa gerek..sıkılmasın karşındaki diye olmadığımız gibi olmayı bırakalım,unutmayalım ki asıl iş zaten BERABER SIKILABİLMEKTE..
Aynı kalsa her şey yeter..hani herkesde olduğuna inandığım "artık ölsemde olur dediğimiz anlarda ki gibi"her şey böyle kalsa olur..ama bir kuğu ve gecenin 4 ü olmasa......

HERKES CENNET DE YAŞAMAYI İSTER;AMA CEHENNEMİDE İZLEMEYİ..

Gündüz vassaf ın bir kitabında yazan bir cümle..ister yeni kuşak medya,ister ilişkiler açısından düşünün...

Hangisi...

Hangisi kolay; hissettiklerinimizi unutmak mı?Yalan mış demek mi?

Bir ilişkinin Anatomisi

Ne yazılabilir ki bundan sonra..bir ilişkinin anatomisi bile diye bilirsiniz..amma uzun demeyin,bizden,yalanlarımızdan,ilişkilerimizden kısa ...

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.

MURATHAN MUNGAN

Futbol ve bencillik..

TRT de denk geldim;eski beşiktaş maçlarından birine; rıza ortaladı ve feyyaz gol..alışıldık bir organizasyon..asıl gözüme çarpan sonraki gol sevinciydi..tüm takım biraradaydı hemde üst üste..ya şimdi herkesin kendi gol sevinci var değil mi..hemde hani en basitinden çarpıp giren gollerde bile stadı dolanıyor futbolcular..ama değil miki fizik ve aklın almadığı vuruşlar yapan Hagi nin tüm takımı gol sonrası etrafına toplaması..

FARKINDA OLMAK

Yıllar önce izlediğim bir film;ne adı aklımda ne konusu sadece bir sahne:
Bir maymun ve bir adam bir koltukta oturuyorlar ve tv açık..TV de savaşlar,üzüntüler,ölümler..
-Adam maymuna dönüp
:FARKINDA OLMAK NE KADAR KÖTÜ...

İşte...

Olmak istediğin yerdesindir,aynı hava,aynı yer..ama işte gönül olamadığın yerde ise..

Bir bahçeye giremezsen,durup seyreleme

Solist in (öykü) sesine dikkat...


YALANA ÇOK BENZEYEN BİR DOĞRU....

Kralımız...




Kralımız ülkede..Evet osmanlı, dedelerini asmış suudi kralın,evet gül ün eskiden beri yakından tanıdığı biri..
Ve tüm halkımızın cumhurbaşkanı,yapılmadı seçim ama her 2 kişiden birinin seçtiği partinin seçtiği biri..
Unutmadan buraya geldiğinde konuşulan konu çok önemli..hacca gidecek türkler için kontenjanı arttırın ve yatırım yapın..
Tarih de bi o kadar manidar 10 KASIM ; ama helal olsun kral kral gibi davrandı da ..ya bizimkiler..
Ve şeref madalyası,neyse bu sorun bile değil,ne katillere verildi o madalya..Ama biri desinki kralın parası dışında ulusal platformda ne işe yaradığını..Para,kral ve bizim olmayan bir başkan..

Sevgili olmak...

"Sevgili olmak,İşte bu demek.."Bilmem kaç kişi okudu bu haberi.Şizofreni Yasemin ile Şervan ın aşkı ile ilgiliydi yazı.Bir kez okudum sonra bir daha..her okuduğumda söyledikleri cümlelere durdurdu aklımı..Yasemin ile şervan aşıklar birbirlerine ama bir sorun oluyor yasemin akıl yarılmaları,olmadık başka hayatların içinde gibi yaşamaya başlıyor ve unutuyor şervanı bu dönemlerde.Şervan ne mi yapıyor..bekliyor,çabalıyor,hatta yaseminin akıl yarılmalarının içine girmeye çalışıyor..Yılmıyor ve bu safhada öle bir laf ediyor ki "Hayatta en güzel şeylerin mücadele verilerek elde edileceğini biliyorum" duruyorum,cümleyi bir daha okuyorum.Ve şervan başarıyor yasemin gerçek yasemin olduğunda gene şervanın oluyor.Şimdi bunu okuyanlar vay be ne adam diyebilirler belki Yasemin çok zormuş diyebilirler ama Şervan ın bu gücü nerden aldığı Yaseminin dediği şu cümleye kadar anlaşılmıyor "Şervan eğer yine senden ayrılmak istersem beni doktora götür"...Duruyorum,...
mücadeleyi karşı tarafa bağlamakta doğru değil yani şervan zaten mücadele etmeyi istiyordu ve yaptı nereye gittiğinin ne sonuç doğurduğunun önemi yok..

Daha Çok BEKLERSİN..

Bilemedim ki etkileyen ne,belki yılların üstadı bir tiyatrocunun adı gibi müşfik oluşu kadar kendinden hayattan geçmiş gibi dururken,konuşmaya başladığında hayatın özünü kapmış oluşumu,yada en duru haliyle bir zuhal oluşu mu bilmem ama Hadi ATIN kendinizi...

Aslan,Gezmiş ve Bir inan...

Ne kadar rahatız..girelim,vuralım,bekleyin,refarandum yapalım..ceylan derisi koltuklarda oturalım...İyide ya feda edenler...canını saymayanlar...gezmiş,aslan ve bir inan gibi ağacın en iğrenç kullanıldığı darağacına koyulanlar... sizinde utandığınız oluyor mu...son nefeste bile inandığını söyleyenlere..şimdi en cesur anımız ,para üstünü vermeyen dolmuşçuya bağırmamız ken,utandığınız oluyor mu?

O,işte

Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken,
senin ile olmayı seçen-kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan-
-O, işte...

Oruç Aruoba...


Özlediğin, gidip göremediğindir;ama, gidip görmek istediğin..



Kimi sevsem..

nedenini bilmeden girdiğim bir okul,bir bölüm..eğitimhane olacak bir yerin en çok vakit geçirilen yeri bir kantin..sadece merhabalaştığımız,4 bir yanı demir ağlarla örülü olduğu söylenen ülkenin en kalabalık şehrinden çıkan tek demiryolu üstünde sohbet ettiğimiz bir evcil.."Kimi sevsem yabanileşiyor"lafı...
Yıllar sonra duydum boşanmış..demek yabanilik çekilmez oldu..

Söylenmemiş..Duyulmamış..

İnsanlık tarihi kadar da geriye gitmeye gerek yok,kendimiz olduğumuzdan beri dünya üzerinde söylenmemiş söz olabilir mi..bir nevi yaşadıklarımız hep bir tekrar;yeri zamanı farklı devirler...garip olan bu değilde,sonuçlar..aynı nedenler aynı şartlarda aynı sonuçları doğuruyor..aksi halde mutluluk..

Bekir..Kader..unutulanlar

Kaçımız olabilir Bekir..olmalı mı ,cesaret edilecek bir şey mi..kaçınız hatırladı bekiri izlerken unuttuklarını hani sırf karşı taraf istedi diye biten ve unuttuklarınız..kader bu diyip içine karşına gelemeyen Bekir..Hani otorup konuştukları bir sahne var ya..."Gel istanbula" "Dönmem bitti İstanbul" "O zaman ben kalırım burda"...ve sessizlik..geride bıraktıklarını bir an bile düşünmeden "Ben kalırım o zaman"...kaçınız cesaret edebilir;yada edilmeli bilmem,ama işte BEKİR...

Bir ömür YETMEZ..

Bu kadar beklemiyordum,geç oldu bekledim ama bu kadar değil di...ödünç kelimelerle ne kadar yazsam YETMEZ; tek laf İZLEYİN..Bu kadar sade ve etkili,özenmeyen olamaz aradaki bağa,ve bu kadar ayrı insanın aynı oluşuna...Bir pinpon maçı YETMEZ...

En kolay kendini kandırıyor İNSAN..

Tanımının olmadığını öğrettiğin için,yazdıklarından,yaptıklarından ayrı bir sen olduğunu hatırlattığın için,duyulan her özlemin kavuşmaya gebe olmadığını hatırlattığın,tutulan her elin her elde kalmayacağını,değilen her tenin titremeyeceğini hatırlattığın için ,BELKİDE YANILTTIĞIN için...bilemedim ki ne için,bir hiç olan hep için saol..

Yaşanmamışlıklar

Tamam söz bundan sonra olmayacak diye başlayan,kendimizle yapılan anlaşmalar..ve tutamadığımız sözler..verilen ödünler,unutulan yeminler..yani yaşanmamışlıkların doğurduğu çocuklar.Ve o çocuklar hep biraz piç biraz yetim..Ve o piçler büyüdükçe biraz biz..
Olmayacağa sevdalanmak kadar,olacağı istememek kadar yavan..yutkunabilir mi gönlünüz,unutabilir mi..ve hep en başta önemlidir el tutmalar,sonra ise bir refleks..
Sen inat etsende içindekini yaşamaya,unutma gün geçtikçe,için GEçicek kendinden ve aYILTaCaKLaR SENİ HAYATTAN...

Gece..

Işık oyunumu acaba gecenin insan ruhunda yaptıkları...cinayetler,en güzel şiirler hep o an da yazılmış olması tesadüf mü?..
Sorulmadık soruları sorduğumuz ama sabahına unuttuğumuz kararların olması..Edilen yeminler...Hepsi karanlıkta alındığından mı sabahın ilk ışıkları ile unutuşumuz..

Bir sahne..

Al pacino nun oynadığı UYKUSUZ sonuna kadar niye izledim,ne anladım bilmem; ama final sahnesi..
-"Bir kez yaptıysan;yine yaparsın" sanırım sırf bunun için..

Uzak..

"Gözden uzak OLan gönüldende ırak olur"... çoğu zaman haklı olan bir atanın kelamı..genelde aşk adına edilen bir güzaf..
Asıl olan zor olması değil mi..yani dediği gibi"Mutlu aşk yoktur" a inat zaten zor olmak zorunda değil mi?.. uzak ama olmaz;kim dediki kolay olacak...
en kötüsüde "UZAKTAKİ YAKINLARIMIZ DEĞİL;YAKINIMIZDAKİ UZAKLAR"..

Öylesine

Sizin hiç sizin olmayan hayelleriniz oldu mu?Yada sizin hayel zannetikleriniz
sizin mi?Kaç dönemeciniz var acaba;hani "ulan şunu seçseydim" dediğiniz
hayatınızın tam aksi istikamete yöneldiği hem de sırf siz ötekini seçmediğiniz için.....
Hangisi daha kötü sizin seçtiğiniz yüzünden mi yoksa sırf seçmediğiniz yüzünden tam aksi yöne yönelmiş olması mı?

Bir Türk ASKERİ..

Bir adam,bir bakan,bir seçilmiş..yani ülkenin yarısı tarafından seçilmiş.."Kurtarılmış olmalarına sevinemedim"...bir anne..bir oğul...ne olmuş olabilir ki kendi teslim olmuş olsa yada yakalanmış olsa; ne değişir...
Nasıl anlatabilirki bir anne,bir seçilmişe..kaç oğlun kaçırıldı,kaç oğlunun yanındaki arkadaşları öldürüldü,havada kurşunlar uçuşurken,bombalar patlarken,20 yaşındaki bir çocukdan ne bekleyebilirdin..ölmek mi?...
Bir seçilmiş...

Bir gül ve kendi olmayan bir iz..

Yoktu hiç hesapta zaten hesap olmazdı bir aşkta..zaten edilmiş lafın en büyüğü"her abartıyı aşk zannetmek" diye..,aşk zannetmek..aşık olmak değil en fazla AŞKLAŞMAK...
kendi girdi kendi çıktı...
hesap yok...edilen yeminler..ileride sen olmayacağını bildiğin kendin adına nasıl şimdiden edebilirsin ki, bir yemin..
susmak..
ağız dolusu laflara gerek yok..zaten edilen laflar doldurmuyor hiç bir duyguyu..kiralanan emanet duygulara tercüman...
Duyduğun,gördüğün yaşanmamışlıklarına ait elbiseler...zorla prova ettiğin modeller..suç modellerde mi giydirdiğin kıyafetlerde mi?...
susmak..
beklemediğinde geldiğin,beklerken giden..ölçüler bir türlü tutmaz modelde..çünkü her terzi bilirki modelin ölçüleri hep aynıdır kısalması gereken elbisedir..
Yok ama gelmez bize;zira geçen zaman elbiseyi zorlaştıryor..
İlk anda görülen evet bu tam bana göre..sonra biraz omuzları yükseltsek mesela vatka iyi gelir,sonra paçalar uzun gelir...ve hop elde kalan sen...
Susmak..
Ne alaka mı yazı ile başlık? bende bilmiyorum ki...tek bildiğim bir gül bir sen ve kesilen paçalar...

Günce

Neyi anlatmaya çalışacağım,yada neden not düşüyorum bilmiyorum..belkide bilmek için yazıyorum..ama durun sakın burdakileri okuyup,izleyip benim hakkımda bişeyler öğrenebileceğinizide düşünmenizi istemem...zira burdakiler anlık..yani o an ne hissettiysem o..yanı zaman geçtikten sonra ne hissedilir bilmem..